Nuran DEMİR'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Kurtuluş dergisinin “Yoldaşlar Bizi Aşın” köşesinden:

 

"PARTİ BENİM"                  

 

Bu haftaki şehitler sayfamızda her zamankinden farklı olarak, tarih açısından bu haftaya denk düşmeyen bir şehidimiz var: Nuran Demir.

Nuran Demir 17 Nisan 1995'te şehit düşmüştü. Şehit düşüşünün ayrıntılarına ilişkin bilgiler ancak tamamlanabildi. Onun şehit düşmesinin diğer pek çok şehidimizden farklı bir yanı var: Nuran hareketle bağının kopuk olduğu bir dönemde şehit düşmüştü. Şehitler sayfamızda ona bu denli geç yer verebilmemizin bir nedeni de buydu zaten, ama burada asıl üzerinde durmak istediğimiz bu değil, hareketle bağı kopuk olmanın ne anlama geldiğidir. Nuran şehit düşerken bu konuda bir örnek de sunmuştur bize.

Evet, bilinir, hareketle bağın şu ya da bu nedenle kopması, kimileri için adeta denetimden kurtulmak gibidir, hiç bir şey yapmamanın vesilesi olur. Gerekçe hazırdır nasıl olsa: "bağım yoktu", "ne yapacağımı bilmiyordum" vs. vs. Oysa gerçek bu değildir. Bir devrimci için her zaman, her koşulda yapacak şey vardır ve gerçekte her devrimci istediğinde ne yapması gerektiği sorusunun cevabını da mutlaka bulur. Belki eksik yapar, belki yanlış yapar, ama bu, kavganın dışında kalmaktan yeğdir. 12 Eylül sonrasını düşünün; 80'nin, 81'in şehitlerinin pek çoğu merkezi bağların, günlük talimat ilişkilerinin alabildiğine seyreldiği bir dönemin şehitleridir. Ama onlar bu örgütsel durumu, hiç bir zaman mücadelenin dışında kalmanın gerekçesi haline getirmemişlerdi. Çünkü bir gerekçe aramıyorlardı.

Nuran'ın da Parti'yle bağı yoktu. Ama bulunduğu yerde baskılar yoğundu. Onun görevi bu baskılara karşı mücadeleyi örgütlemekti. Parti'siyle, Cephe'yle ilişkisi olduğunda, adı gibi biliyordu ki, kendisine söylenecek olan da buydu. Bağının kopuk olduğu bu dönemde bir silahlı eylemin hazırlığı sırasında şehit düştü.

Parti, bulunduğu yerde Nuran'dı çünkü.

Bu o anki ilişkiyle ya da ilişkisizlikle açıklanabilecek bir şey değildir elbette. Bu, bir sorumluluktur. Bir ruh halidir. Düşünüş tarzıdır. Parti benim diyebilmektir. Benim olduğum yerde parti var diyebilmektir. Nuran böyle düşündü, böyle hissetti, böyle şehit düştü.  "Yoldaşlar, Parti sizsiniz" dedi bize. Son sözü, son eylemi olarak.

 

(Yukarıdaki yazı, Halk İçin Kurtuluş dergisinin 28 Haziran 1997 tarihli 36. Sayısının “Yoldaşlar Bizi Aşın” köşesinde yayınlanmıştır.)

 

***

 

Son anında yanında olan bir yoldaşı anlatıyor:

 

İşkenceyi, cezaevlerini tanıdı. Okulundan uzaklaştırıldı. Ama hepsinden sonra mücadeleye daha coşkuyla sarıldı.

Nuran yoldaş halk arasında ağırbaşlılığı ve mütevaziliğiyle sevilen bir insandı. Şehit düştükten sonra Afyon’da onu tanıyanların ağzından “çok iyi bir insandı” sözü düşmedi hiç. Bir ara çalıştığı Halkevi’nin bu yapısı sayesinde kısa süre içinde mücadelemizi geliştiren bir noktada düzenledi. Halkevinde büyük bir resmi karanfiller arasında asılıdır. Afyon’da Devrimci Sol ve Parti-Cephe’yi tanıtan, bıkıp usanmadan ideolojimizi anlatan birisiydi.

Nuran yoldaş ile o gün evde oturuyorduk. O sırada varolan iki silahımız bendeydi. Silahta mermi ağızda ancak emniyeti kapalıydı. Bu sırada Nuran benden silahı istedi. Verdim. Verirken dikkatli olmasını söyledim. Nuran silahı bir süre tuttuktan sonra emniyeti açtı. Daha sonra horoza elini uzattı. Ben oynama demeye kalmadan silah patladı. Nuran şakağından yaralandı. O an belli bir şaşkınlık geçirdik. Sonra yanımızdaki diğer arkadaşa hemen bir taksi çevirmesini söyledim. Ve taksiye bindirip Nuran'ı hastaneye kaldırdık. Ben Nuran'ı hastaneye götürdükten sonra gözaltına alındım. Nuran ben şubedeyken, hastaneye yatırdığımızdan 30 saat sonra şehit düştü.

 

Geri